1/28/2008

Kaybolmuşuz

Ne zaman uzaklaşmışsak bizi biz yapan değerlerden o zaman kırılmış kolumuz kanadımız. Yıkılmışız en keskin baltaların yıktığı çınarlar gibi. Hayat üstümüze üstümüze gelmiş.
Unutmuşuz bizi biz yapan değerleri. Kaybetmişiz yolumuzu güneşin bütün ihtişamı ile aydınlattığı gündüzlerde. Kaybolmuşuz her gün gidip geldiğimiz yollarda. En iyi bildiğimiz işi yapamaz olmuşuz. En çok sevdiğimiz şeye karşı bir nefret oluşmuş kalbimizde. Kaçar olmuşuz sevdiklerimizden. Hayat en ağır dertlerini sürmüş üstümüze. Gündüzler gecelerden daha zindan olmuş bize. Unutmuşuz sevdamız için söylediğimiz türküleri. Umut gülmez olmuş bize. Zaferler kapılarını kapatmış yüzümüze. Belki de işlediğimiz günahların cezası bütün yaşadıklarımız. En düşünülmezleri düşünmüş, en söylenmezleri söylemiş en yaşanmaz şeyleri yaşamışız. Hayata gönderiliş amacımızı, dünyayı imar etmekle görevli halifeler olduğumuzu unutmuşuz. Hayat, hayatın gayesini unutturmuş hepimize. Dünyayı ın emrettiği gibi imar etmek gayemiz. Dillendirmişiz bu gerçeği her sohbetimizde. Ama imar etmeye önce kendimizden başlamamız gerektiği gerçeğini hep göz ardı etmişiz.
Yüreklerimizi coşturmuş kanlarımızı donduracak kadar coşkulu konuşmalar. Ama hayatımıza bir şey katamamışız coşkumuzdan. Bir düşkünün elinden tutmak coşturmamış bizi en şaşalı nutuklar kadar. İçimizle dışımız zıtlıklarla donanmış. Zıtlıklarla inşa etmişiz hayatımızı. Ne zaman bu gerçeği yüzümüze tokat gibi çarpan birini görsek kaçmışız fersah fersah uzaklara. Kimsenin zülf-i yâre dokunmasını istememişiz. Günahı hazmetmişiz benliğimizde, zillete alışmışız. Ellerimizin değer vermemişiz gönüllerimizin temizliğine.
Kurtuluşu başka yerlerde başka kişilerde aramışız. Başkalarına havale etmişiz kurtuluşumuzu. Kurtarıcılar aramışız. Kurtarıcılardan kurtulmamız gerektiği hiç aklımıza gelmemiş. Bir çıkmaza girmişiz. Alanın razı satanın razı olduğu bu kısır döngüden kurtulmanın zahmetini çekmek ağır gelmiş. Günahların da sevapların da bireysel olduğu gerçeğinden aslandan kaçar gibi kaçmışız. Havale etmişiz dünya ve ahiret işlerini hocalarımıza, şeyhlerimize, liderlerimize. Basit ve kolay gelmiş böylesi bir mücadele. Nefislerimizi bir ömür temizlemenin bize vereceği sıkıntıyı göğüsleme erdemliliğini gösterememişiz. Kolaycılık hastalığına tutulmuşuz. Öğrenmek zor gelmiş, yaşamak çetrefilli, samimi olmak ise değer bulmamış hayatımızda. Başkaları bizim adımıza düşünmüş, bizim gündemimizi belirlemiş, başkaları yaşamış hayatımızı.
Biz Allah’ın Elçisi’nin yaşamına hayranlığımızı en edebi cümlelerle ifade ederken hayatından hayatlarımıza dersler bulmamışız. Ve ihlâs semtimize hiç uğramamış. Yüz vermemişiz. Surat asmışız her gelişinde. Hayatımızda en şaşalı magazin programları kadar değeri olmamış uğruna canlarımızı feda edeceğimiz söylediğimiz imanımız.
Susmayı adet edinmişiz. Hissizleşmiş yüreklerimiz.Her gün horlanan, hakir görülen inancımız dahi bir his kıvılcımı uyandıramamış yüreklerimizde. Çocuk yaşta şehit edilen Müslümanlar Holywood starlarının oynadığı bir aksiyon filmi kadar yaralamamış yüreklerimizi. En şaşalısını yaşıyor zannettiğimiz hayatlarımız canlı cenazelere dönmüş.
Bir koşturmacaya düşmüşüz. Kafamızı kaldırıp gerçeklerin farkına varamayacak, nefis muhasebesi yapamayacak kadar çok koşturuyoruz. Unutmak farkında olmamak kolayımıza geliyor. Umutlar başka bahara da kalmıyor artık. Filiz vermemesi için son gayretimize kadar çabalıyoruz. Üzerimizde iki dünyayı garanti etmiş olmanın rahatlığı/rehaveti kol geziyor. Gelmiş geçmiş günahları bağışlanan iki cihan serverinin şükrünü ifa için ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını ballandıra ballandıra anlatan bizler gözlerimiz şişinceye kadar uyumayı hayat biliyoruz.
Başka iklimlerin rüzgârları inşa ediyor hayatlarımızı. Başka baharlar çiçek açıyor en dikenlisinden yüreklerimizde. Bahaneler üretmek kadar çaba harcamaz olmuşuz bizi biz yapan değerleri öğrenmeye, yaşamaya...
Söylenmenin söylemek olmadığını unutmuşuz. Nutuk atmanın yaşamak olmadığını unuttuğumuz gibi.
Hak ile batılın mücadele alanı olan nefsimiz bir kıvılcım bekliyor tutuşmak için. "Ya Allah" diyerek yola çıkmayı özlüyor bedenlerimiz. Allah’ı anmakla huzur bulmanın hazzını duymayalı çok oldu yüreklerimiz. Ve kardeşlerimiz. Dilimizden düşürmediğimiz din kardeşlerimiz. Asırlar oldu kendilerine uzanan bir dost eli görmeyeli Asırlar oldu semtimize Kur’an’ın inşa ettiği hayatların sahipleri uğramayalı. Yürekler yaralı. Gönüller boş.
Kabul edilmez olmuş nicedir isteklerimiz. Mü’minin silahı olmayalı çok olmuş dualarımız. Günahlarımızın esaretine yakalanmış niyazımız. Belkide gönülden süzülmediği için karşılık bulmaz olmuş feryatlarımız.
Gerçek aşkın tadını yitirmiş bedenlerimiz. Sevgili bildiklerimizin en yılan bakışlısından olduğunu görmez olmuş mest olan gözlerimiz. Yalanlar duymak, yalancı sevgililere yaran olmak nefislerimizi okşar olmuş…
İşte gerçek: Kaybolmuşuz. Ve acı olan ise kaybolduğumuzun farkında olmayışımız…

Ömer KARATAŞ

No comments: