6/08/2007

Cihad


Hepinizden özür diliyorum çünkü cihad konulu önceki yazımı alıcı gözle incelediğimde baktım ki konu da bir kopukluk olmuş ve yazı hataları var ve tekrar yazmaya karar verdim farklı açıdan yani benim sevdiğim eleştirel yönden=)



Bildiğimiz gibi son günlerde dünya kamuoyunu meşgul eden kavramların başında gelmektedir Cihad!
Cihad kelimesi etrafında çok konuşuldu ve konuşulmaktadırda. Ne yazık ki aynı zamanda Cihad kelimesi istismar edilen kelimelerin başında gelmektetir. Herkes kendi kafasına göre bir yorum yapmakta, bir anlam yüklemektedir.

Cihad ne adam öldürmek ne terör yapmak nede kutsal savaştır!

Haksız yere adam öldürmek İslam dininin şiddetle yasakladığı en büyük günahlardan biridir!

Kur’an biri kişiyi haksız yere öldürmeyi tüm insanlığı öldürmekle eşdeğerde görmektedir!

“Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bir bozgunculuğa (teröre) karşılık olmadan öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur...” Maide 32

Görüldüğü gibi Kuran bir kişiyi öldürmek tüm insanlığı öldürmekle eşdeğerde tutulmaktadır, bunun gibi kişinin hayatını kurtarmakta tüm insanlığın hayatını kurtarmakla eş değerde tutulmaktadır. Çünkü insan hayatını korumak İslam dinini öncelikli gayelerindendir.


Terör ise apaçık yasaklanmakta ve İslam dininin hak kitabı Kur’anda terör yapanlar en şiddetli şekilde cezalandırılması gerekenler sınıfına dahil edilmektedir. Kur’an bununlada yetinmemiş, teröristleri ve terörist faaliyetlerini Allah ve Peygamberine harb ilan edilmiş olarak algılamaktadır.


“Allah ve peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde terörle uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek yada yerlerinden sürülmektir...” Maide 33


Ayrıca Kuran teröristlerin Allah tarafından sevilmediğini açık olarak beyan etmektedir.

“...Doğrusu Allah teröristleri sevmez. ” Kasas 77


Allahın sevmediğini sevmemek ise mü’min için bir görev, bir ibadettir!


Cihad kutsal savaşmıdır?


Neresinden bakarsak bakalım çok saçma bir soru!


Cihadı savaşla açıklayıp onu dar bir anlama sıkıştırmak akıl karı değildir.


Savaşın kutsal olanı ve olmayanı olur mu! Yanı Cihadsa kutsal Cihad olmassa kutsal değil! Böyle saçmalık olamaz!


Şu iki konuyu biraz daha açalım:

Cihad ve Savaş kelimeleri eş anlamlı değilllerdir!

Cihad kelimesi Savaş kelimesinden çok daha geniş kapsamlıdır!

Allah yolunda yapılan savaşta bir tür Cihad olabilir ama her Cihad savaş değildir!

Cihad ve Savaş arasında fark vardır.. Çünkü Kur’an savaş için Kıtal ve Harb veya bunlardan türeyen kelimeleri kullanmıştır.

Ayrıca Heppimiz biliyoruz ki İslamda savaşa izin Medinede verilmiştir ve Müslümanlardan Savaşmaları istenmiştir, o izin Kıtale verilen izindir çünkü Cihad ta Mekkede peygamber efendimize emredilmişti!

“O halde, kafirlere boyun eğme ve bununla onlara karşı olanca gücünle büyük bir Cihad ver.” Furkan 52

Bu ayet geldiğinde Peygamber efendimiz kılcını kuşanıp Kutsal bir savaş için Mekkelilerin karşısına dikilmedi!

Ayrıca yine Mekki ayetlerden olan Ankebut suresinin son ayetinde Allahu teala şöyle buyurmaktadır:

“Ama bizim uğrumuzda Cihad edenleri elbette kendi yolllarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” Ankebut 69

Bunlar ve bunlar gibi Mekkede inip Cihadı emreden veya tavsiye eden, öven ayetler Cihadın Kuranda Savaş manasında kullanılmadığının en büyük delilidir!


Kutsal savaşa gelince!

Şunu herkes iyi bilmelidirki İslam Barış, kardeşlik, insanlık ve esenlik dinidir.

İslam savaşı, sadece savaş olsun diye değil, fakat barışı tehdit edenlere karşı barışı korumak için farz kılmıştır!

Bu söylediğimize en güzel delil yine Kurandaki şu ayettir:

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allahın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allahın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.
Eğer onlar BARIŞa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allaha tevekkül et
Çünkü O işitendir, bilendir.” Enfal 60-61


Şimdi yukarıdakı ayette geçen iki kelimeye dikket edelim Çünkü bu iki kelime İslamda Cihadın gayesini açıklayan anahtar kelimelerdir:

“Korkutmak”
“Barışa yanaşmak”

Yani gaye savaş çıkarmak değil fakat gözleri savaştan başka bir şey görmeyenlerin gözlerini korkutmak ve onları barışa zorlamak için kuvvetli olmamız istenmektedir. Çünkü insanlıktan anlamayanlar ancak kaba kuvvettten anlarlar...


GERÇEKTE CİHAD NEDİR?


Peygamber efendimizin Ebu Said el- Hudriden rivayet edilen şu hadisi şerifleri konumuza ışık tutmaktadır!

Peygamber efendimiz buyurmuşlardırki:

“Cihadın en üstünü, zalim sultana karşı doğruyu söylemektir.”


Cihad her zorluğa göğüs gererek zalimin zülmüne, zorbalığına karşı çıkmaktır.

Cihad insanlığı zülümden kurtarmaktır. Zalim sultan terör estirmektedir halkına karşı ve Cihad devreye giriyor terörü durdurmak için, öyleyse Cihad terör değil bilhassa teröre baş kaldırmadır, terörün kökünü kurutmaktır.

Zalimlerin zülmünde heder olan canları kurtarmaktır Cihad!

Cihad öldürmek değil hayat vermektir!

Cihad insanlığın mutluluğu için gerekli olan her harekettir!

Bunun için Cihad’tan uzak durmak insanlıktan uzaklaşmaktır. Cihad’tan el çekmek dünyayı teröre teslim demektir!

Bize düşen Cihadı yozlaşmış manasından ve kötü maksatlı kişilerin güdümünden kurtarıp gerçek manasına kavuşturmaktır! Yoksa Cihadsız hayat düşünülemez çünkü insanların Allah rızasını gözeterek yaptıkları her iş, aktivite ve söyledikleri her söz Cihad tır!

(alıntı)


MİSAL :
Hayber Yahudileri bir defasında Hz. Peygamber'e gelip ürünlerinin bazı müslümanlar tarafından izinsiz şekilde alındığını söyleyerek şikayette bulunmuşlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, müslümanları mescitte toplamış ve onlara kendileriyle muahede yapılanların mallarının haram olduğunu ilan etmiş ve yaptıkları şeyin doğru olmadığını açıklamıştık. (Müsned, IV, 89; Vakıdi, II, 691; Serahsi, Siyer, I, 133, IV, 1530)

Hz. Ömer zamanında fethediler ülkelerin hiçbirinde, tek bir ibadet yerine bile, hiçbir zaman saygısızlık ve tecavüz edilmemiştir. Ebu Yusuf yazıyor: "Bütün ibadet yerleri olduğu gibi bırakıldı. Ne onlar yerle bir edildi, ne de mağluplar eşya ve mallarından yoksun bırakıldı." (Ebu Yusuf, Kitab-ül Haraç; İslamda Devlet Nizamı, Ebu-l A'la-El Mevdudi, Hilal Yayınları, 1967, s. 74)

Hz. Ali: "Her kim ki bizim zımmimizdir, onun kanı bizimki kadar kutsaldır, malları bizim mallarımız kadar tecavüzden masundur" dedi. Başka bir kaynakta, Hz. Ali'nin şöyle dediği naklediliyor: "Zımmi durumunu açıkça kabul edenlerin malları ve hayatları bizimki (yani Müslümanlarınki) gibi kutsaldır." (İslamda Devlet Nizamı, Ebu-l A'la-El Mevdudi, Hilal Yayınları, 1967, s. 76)

Peygamberimiz, İslam davetini engellemeyen ve genel kurallara uyan herkes ile iyi ilişkiler içinde olmuş ve hiçbir zaman diğer din mensublarının dinlerine müdahale etmemiştir. Ehl-i kitabı toplumun birer ferdi olarak kabul etmiş ve onların bazı davetlerine icabet etmiştir.
Resulullah'ın ehl-i kitabın düğün yemeklerine katıldığına, cenazelerini taşıdığına, hastalarını ziyaret ettiğine ve onlara ikramda bulunduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. Hatta Necran Hıristiyanları onu ziyaretlerinde Resulullah onlara abasını sermiş ve oturmalarını söylemiştir. İslam, müslüman olmayan toplulukların, dinlerini istedikleri gibi yaşamalarına izin vermiş ve bunu engelleyenleri de cezalandırmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ve onu izleyen Raşid Halifelerin çeşitli hıristiyan, yahudi ve diğer dini gruplarla yaptığı anlaşma metinleri bugün birer vesika olarak korunmaktadır.... Mesela, Hz. Peygamber (s.a.v.), hıristiyon olan İbn Harris b. Ka'b ve dindaşlarına yazdırdığı anlaşma metninde: "Şarkta ve Grapta yaşayan tüm hıristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah'ın, Peygamber'in ve tüm müminlerin himayesindedir. Nasraniyet dini üzere yaşayanlardan hiç kimse kerhen İslam'a icbar edilmeyecektir. Hıristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalırsa müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar" maddelerini yazdırdıktan sonra: "Ehl-i Kitap ile ancak en güzel yöntemlerle mücadele edin..."(Ankebut, 29/46) ayetini okudu.
(İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, (v.218/834), es-Siretü'n-Nebeviyye, Daru't-Turasi'l-Arabiyye, Beyrut, 1396/1971, IV/241-242; Hamidullah, el-Vesaik, s.154-155, No.96-97; Doğu Batı kaynaklarında birlikte yaşama, s.95)



















 

No comments: