9/27/2010

Yediklerimiz Helâl mi? Çarpıcı Türkiye Gerçekleri!

Esselâmu Aleykum arkadaşlar!

Piyasada satılan yiyecekleri ne kadar güvenli buluyoruz diye bir anket yapsak sonuç ne olur hiç merak ettiniz mi?

Geçenlerde Semerkand tv’deki bir programda çok çarpıcı gerçeklere değinildi. Öyle ki bir an Türkiye’de yaşasam ne yerdim, nelerden vazgeçerdim endişesiyle başbaşa kaldım. Kardeşler durum vahim. Hem de çok vahim.

Başa belâ olan katkı maddeleri “E kardeşlere” aşinasınızdır. Bunların bir bölümü hayvansal kökenli bunu da biliyorsunuzdur. Fakat biz dikkat ediyoruz, güvenilir marka alıyoruz diye kendimizi kandırmayalım. Bunlardan iki tanesine dikkat çekti Dr.Hüseyin BÜYÜKÖZER. E471, E472 (Mono ve Digliseridler). Yaklaşık 300 çeşit katkı maddesinden biri olan bu şifreyi gördüğünüz ürünü almayın bizden söylemesi! Neden? Kökeni (ekseriyetle haram) hayvan yağları asitleri VEYA bitki yağları asitleri olma ihtimalleri vardır. Kullanım alanları malesef epey geniş: bisküvilerde, pasta, tatlı ve dondurmalarda, mayonezlerde, hazır çorbalarda, hatta ekmeklerde..
(Ben bu programı izledikten sonra deli gibi elime aldığım her şeyin hemen içeriğine bakmaya başladım. Öyle işkillendim ki, sakız, süt, ekmeğe bakmadan alamaz oldum. Geçen gün sürekli aldığım dondurmanın içeriğine bir gözatayım dedim, mono digliserit yazıyordu. Resmen şok oldum.)

Gelelim süt ürünleri hususuna…
Biliriz ki leşin olduğu yerde dolanıp durur muhakkak kâfirler. Nerede saf,temiz, helal var ise onu kirletmek için elinden geleni ardına koymaz. Yoğurdu da böylece değiştirmiş, jelatin eklemişler. Jelatin hayvanların artık kemik ve derilerinden elde edilen bir madde. Kafir, bunu domuzdan çıkarmayı çok iyi biliyor. Kendimiz evde yaptığımız yoğurda dikkat edelim, ilk kaşıktan sonra doğal bir sulanma görülüyor değil mi? Evet, bu tabii bir şey. Sütün içerdiği su sâyesinde yoğurdun bir kısmı sulanıyor.
1 ton süt %40 su ihtivâ eder. İşte bu suyu yoğurda çevirebilen bir madde jelatin. Yoğurttaki suyu katılaştırarak âdeta yutuyor. Söylendiğine göre 1 ton yoğurda 4-5 kg jelatin atılarak susuz, katı yoğurt yapılıyor. Bunun firmalara katkısı yadsınamayacak derecede. Maliyeti %40 etkiliyor. Asıl tehlikeyi daha duymadınız.. Firma sahipleri kendi ürünlerinde haram kullandığının farkında değil. “Bunun da mı helali haramı var?” diye soranlar oluyormuş. Üretici bilmiyor, vay haline tüketicinin !!

Gayri müslimler yılda 380 bin ton jelatin üretimi yapıyor, 200 bin tonunu müslümanlara satıyor!! Türkiye’ye geçen yıl 4 bin ton jelatin girmiş. Bu jelatinlerin büyük kısmı yurtdışından ülkemize şeker çuvallarında getirtiliyor. Menşei belirsiz şekilde piyasaya sürülüyor. Kimsenin ruhu duymadan bu pis katkıyı kötü emellerinde kullanabiliyorlar. Yapılan araştırmalara göre bir Türk yoğurt firmasının %100 domuz jelatini kullandığı tespit edilmiş !!

Bununla da bitmiyor ki!

Kullanma tarihi geçen peynirler toplatılıp fabrikalara geri götürülüyor, eritme peyniri ve kaşar peyniri yapılıyor..

Yine tarihi geçen sucuk, salamlar öğütülüp 2. kalite olarak küçük işletmelere (büfeler,hotdog gibi) satılıyor..

Peki ne yapacağız kardeşler? Bunlardan belli bir ölçüde sakınmak da kafi gelmez ki, hayatımızdan kökünden silip atmamız lazım. Baksanıza domuz jelatininden söz ediliyor, müslüman ülkede böylesine bir rezillik, terbiyesizlik, ne desek hafif kalıyor.

Garip olan bir şey daha var.. Biz yurtdışında yaşadığımızdan yediklerimiz hep sınırlı, marketteki haramları bir kenara koyun, şüphelileri de yanına ekleyin yiyeceğimiz pek bir şey kalmıyor desem yalan olmaz. Ama ben bu duyduklarımdan sonra Türkiye’de de artık ne tavuk, ne yoğurt yiyebiliyorum. Bu nasıl bir tezat? Gavur memleketiyle benim memleketim aynı kefede tartılıyor.. Burda yiyemediğimi orda da yemiyorum ve ne yazık ki gün geçtikçe aradaki fark kapanmakta..

Hâsılı, insanın yediği neyse kendisi Odur. Yediklerimiz bizi sadece maddî mânâda doyurmakla kalmaz mâneviyatımıza da tesir eder. Dikkat ederseniz rüşvetle, hırsızlıkla, haramla büyüyen bir nesil arsız olur, âsi olur. Haram lokma kalbi öldürür, helâli ise kalbi diriltir. Bir lokma haram 40 gün duânın kabulüne engeldir, buyuruyor Kâinatın Efendisi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem.
Âhir zaman alâmetlerinin bir bir vukû bulduğu günümüzde yediklerimiz/içtiklerimizde son derece seçici ve ihtiyatlı olmak durumundayız. Şâh-ı Nakşibend Hazretleri buyurdular ki, “Vücûduna haram lokma karışmış olan kimse, namazdan tat alamaz.”

Ashabın büyüklerinden Sâ’d bin Ebi Vakkas Hazretleri Peygamberimize gelerek: “Ya Rasûlallah! Duâ buyurunuz da ben duâsı, makbul olanlardan olayım.” dedi.
Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de O‘na: “Ya Sa’d! Helâl ve güzel ye. Duân kabul olunur.” buyurdu.
(İmâm-ı Gazâlî, İhya Ulûmiddîn)

En büyük rehberimiz Muhammed Mustafa aleyhissalatu vesselâm’ın şu buyruğuyla sonlandıralım.

“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. “
[Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).]

Sizce de şu âna dek yediklerimiz için tevbe etme vaktimiz gelmedi mi? Haydi hep birlikte duâya duralım!

Ya Rabbel Âlemîn!! “İnnallâhe yuhibbu-ttevvâbîne”

Bizler bilmeden haram lokmadan ne yediysek tevbe ettik, vücudumuzda ne kaldıysa o haram lokmadan affet! Bir daha yememeye azmettik, lütfunla bizleri haramlardan, şüphelilerden uzak eyle!
Ey Rabbimiz! Sen’den başka ilâh yoktur. Bizler ancak nefislerimize zulmettik. Afv u mağfiret eyle! Kereminle günahlarımızı, kusurlarımızı örtüver!

Âmin.


وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُون َ

O kimseler ki; çok çirkin bir iş yaptıklarında yahut (küçük bir günah işleyerek) kendilerine zulmettiklerinde Allâh’ı hatırlarlar da, hemen (pişman olup tövbe ederek) günahları için bağışlanma isterler. -Zaten Allâh’tan başka günahları kim bağışlayabilir?-
Ve kendileri (işledikleri günahın çirkinliğini) bilmekte bulunuyorlarken, yapmış oldukları (kötü) şeyler üzerine ısrarcı olmazlar. (Bilakis istiğfara sarılarak ısrarcı olma vasfından kurtulurlar.)


(Âl-i İmrân Sûresi 135. âyet-i kerîmesi)

Bu yazıyı Semerkand Tv’de seyrettiğim Dr. Hüseyin Büyüközer’in konuşması üzerine yazmaya karar verdim. Helâl ve haram gıdalar hususunda daha geniş mâlumat için programin tekrarini Izleyiniz!

Ve gıdalarda helal ve haram konulu sohbeti dinlemek isterseniz Buraya Tıklayınız!

Duâm o dur ki, Rabbim celle celâlühû bu yazıdan, okuyanlara tesir halk eylesin. Tevfîk Allâh-u Teâlâ’dandir.
Hepiniz Allâh’a emânet olunuz.

Elif D. Dokumacı

9/23/2010

Kadının Yüzüne ve Eline Bakmak

Kadının Yüzüne ve Eline Bakmak [Zaruretsiz] Caiz Değil dir.


El ve yüzün avret olmadığını iddia eden alimler, yüz ve ellerde hiçbir ziynet eşyasının olmamasını ve bunların açılmasının fitneye sebeb olmamasını şart koşmaktadırlar.

Bu sebeble zamanımızdaki kadınların yüz ve ellerinde kullandıkları süs eşyaları ile erkekler arasında gezmelerinin haram olduğunda hiçbir alimin şüphesi yoktur.

Yüz ve ellerin avret olmadığını iddia eden alimlerin sözleri, yüz ve ellerin açık olmasının farz olduğu, sünnet olduğu veya bunların örtülmesinin bid'ad olduğu manasına gelmez.

Çünkü böyle bir İddiayı müslüman bir alim değil, sade bir müslüman bile öne süremez. Bunların sözlerinin manası, zaruret halterinde ve fitneye sebeb olmadığı takdirde açılmalarında bir vebal olmadığıdır.

İçinde yaşadığımız çağda şeytanın yardımcıları alabildiğine çok, fuhuş ve ahlaksızlık alabildiğine yaygındır. Bu yüzden bugün hiçbir alim, hatta akıllı bir insan yüzün açılmasının caiz olduğunu söyleyemez.

Çünkü bu veba hastalığına benzeyen ahlaksızlığın ümmet İçinde ve bilhassa yabancı kadınları taklid eden kadınlar arasında hızla yayıldığını gören her alim yüzün açılmasının haram olduğuna hükmeder. Çünkü bu devirde fitne ve fesad muhakkaktır. Kötülüğe davet eden vasıtalar son derece yaygındır.

Ben bugünkü manada ilericilik taslayan hiçbir toplum görmedim ki, Aliahu taalanın. «Mümin erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar.» âyeti ile Resulullah (sav)'ın, «Gözünü çevir.» buyruğunu duyan, dinleyen bulunsun.

Hülasa böylesine bozuk bir zamanda korunmak farzdır.

Aliahu taala isteyeni doğru yola iletsin.


muhammed ali es sabuni rahimehullah - ahkam tefsiri - nur suresi tefsiri.


http://www.reddulmuhtar.com/giris

Allah'u Tealanın Arşa İstivası



Araf 54- Şüphesiz sizin Rabbiniz ancak O Allah'tır ki; gökleri, yeri, güneşi, ayı ve yıldızları (akıllı varlıklar gibi) emr (ve irades)ine boyun eğdirilen (ve kendilerinden istenen hiçbir vazifeyi eksik etmeyen) varlıklar olarak (dünya günlerinden) altı gün (miktarına denk gelecek vakit)de yaratmıştır. Sonra (bir mekâna yerleşmekten münezzeh olarak Zât'ına yakışır şekilde) Arş'a istiva buyurmustur / (emri ve hükmü) Arş'a (yönetip) istiva etmişti /sonra Kendisi (en büyük cisim olan) Arş (dâhil, tüm yaratıklar)ı (hükmü altına alıp, hepsini ilmen kuşatıcı şekilde) istilâ etmiştir /, O, geceyi gündüze bürü(yüp ört)mektedir ki, o onu koşturulurcasına talep (ve takip) etmektedir. İyi bilin ki; yaratmak da, yönetmek de /(istediklerini) emretmek de / (geçerli) irade (ve kudret) de / sadece O'na aittir! Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın (hayrı ve) bereketi dâima pek çok olmuştur / Allah dâima (bütün noksan sıfatlardan son derece uzak ve) münezzeh olmuştur / (İlâhlıkta tek olarak) çok yüce ve pek büyük olmuştur /.

Bu ve benzeri bazı âyeti kerîmeler, "Müteşâbih âyetler" den oldukları için kendilerini yanlış yorumlayan birçok sapık fırka, Allâh-u Te'âlâ'nın gökte olduğunu ve Arş'ın üzerinde oturduğunu iddia etmektedirler Hâlbuki Allâh-u Te'âlâ bir mekânda olma ve oturma gibi noksan sıfatlardan son derecede münezzehtir. Bu âyetin îzâhı hakkında seleften ve haleften iki görüş naklolmuştur:

a) Selefe göre; "İstiva" kelimesi, hiç tevil edilmeyip: "Allâh-u Te'âlâ'nın şânına yakışan bir istiva" ile tefsir edilmiştir ki, biz de birinci mana olarak bunu tercih ettik.

b) Halefe göreyse: "Allâh-u Te'âlâ'nın emir ve hükümlerinin Arş'a indirilişi" ya da "Allâh-u Te'âlâ'nın gücünün, en büyük cisim olan Arş dâhil tüm yaratıkları istilâsı" gibi uygun manalarla te’vil edilmiştir. Nitekim biz de, kesme işaretleriyle bu iki manayı belirttik.

Selefin mezhebi, mesuliyetten kurtulma bakımından eslem (daha selâmetli) ise de, halefin görüşü, fitnelere kapı açmamak bakımından ahkem (daha kuvvetli)dir. Âyet-i kerime veya hadîs-i şeriflerde Allâh-u Te'âlâ'ya nispet edilen "Fevkıyyet" ve "Ulviyyet" gibi vasıflardan herhangi biri, Ehl-i Sünnet ulemâsının selef ve halefinin hiç birine göre, mekân ve mesafe üstünlüğü gibi manalarla îzâh edilmeyip, sadece kudret ve kuvvet üstünlüğü ile te'vil edilmiştir, Bu gibi müteşâbih âyetlerin îzâhı için bakınız: Al-i İmrân Sûresi: 9

"Allâh-u Te'âlâ'nın, kullarının fevkinde oluşu" ve 'Allâh-u Te'âlâ'nın mekândan münezzeh oluşu'gibi itikâdî meselelerle ilgili akli ve nakli birçok delil, ayrıca; asırlarının imamları olan otuz üç mûfessirin eşsiz beyanları; Rûhu'l-Furkan Tefsirimizde. En'âm Sûresi: 3. ve 18. âyet-i kerimelerin izahlarında tafsilâtla zikredilmiştir ki, mütalaası kaçınılmazdır! (8/418-425,511-535)


Kuran-ı Mecid - Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri


http://www.reddulmuhtar.com/giris/dini-bilgiler.html

9/15/2010

MEZHEBSİZLERE İKAZ

MEZHEBSİZLERE İKAZ /Mehmet Şevket Eygi....

Mezhepsiz Kardeşime Mektup


Muhterem kardeşim... Dört fıkıh mezhebi ortadan kalkınca Müslümanların bir ve beraber olacağını, tefrikanın ve çekişmelerin kalkacağını iddia ediyorsun. Mezheb sahibi olmayı zararlı görüyorsun. Yanılıyorsun.

Dört fıkıh mezhebi esasta, usûlde, temelde birdir, aralarında ayrılık yoktur. Çeşitlilik esasa ait değildir, teferruata ait bazı meselelerdir ki, bir sakınca teşkil etmez. Aksine bir rahmet ve zenginlik teşkil eder.

Dört mezhep kalkar ve mezhepsizlik yayılırsa ne olur biliyor musun? Her kafadan ayrı bir ses çıkar. Elifi görse mertek sanan cahiller ictihad yapar, fetva verir, din hakkında konuşur, söz ayağa düşer. Hak fıkıh mezhebi dört iken; binlerce, on binlerce, yüz binlerce bozuk, yanlış, sapık mezhep çıkmış olur. Bu ise Ümmet içinde kaos ve anarşi doğurur.

Sizin mezhep aleyhtarlığınızın samimî olduğunu kabul edelim. Lakin bütün mezhepsizler sizin gibi değildir. Bazı kimseler, Ehl-i Sünnet İslâmlığını yıkmak, onun yerine yanlış yorumlara dayanan birtakım marjinal bid'at fırkalarını hakim kılmak istiyor.

Daha önce de yazmıştım, iki büyük ve zengin Ortadoğu devleti Türkiye'yi kendi mezhep veya fırkalarına sokmak için gece gündüz çalışıyor, bu yolda büyük paralar harcıyor. Onlar doğrudan doğruya, açık ve samimî olarak Ehl-i Sünnet fıkhını, mezhebini, akaidini bırakın bizim mezhebimize girin demiyorlar, öncelikle Türkiye Müslümanlarını mezhepsizleştirmek istiyorlar.

Bunların oyunlarına gelmemeliyiz.

Taqiyyeyi bıraksınlar, cesur olsunlar, açık olsunlar, samimî olsunlar.

Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak nasıl açık seçik konuşup yazıyorsam onlar da böyle yapsınlar.

Türkiye'de Ehl-i Sünneti kimler istemiyor?

1. Başka bir mezhebe, fıkha bağlı bir Ortadoğu devleti.

2. Ehl-i Sünnet dışı bir mezhebe bağlı başka bir devlet.

3. Reformcular, dinde yenilik, değişiklik isteyenler.

4. Müslüman yerli oryantalistler.

5. Fazlurrahmancılar, Ankara ekolü.

6. Sekülarizmle İslâm'ı bağdaştırmak, uyumlu hale getirmek isteyenler.

7. Bir kısım militan Sabataycılar, Gizli Yahudiler.

8. Kemalistler, Ergenekoncular.

Bunların Ehl-i Sünnet aleyhinde çalışmaya hakları var da, benim Sünnî bir Müslüman olarak kendi mezhebim ve fıkhım için çalışmaya hakkım yok mudur?

Mezhep ve mezhepsizlik konusundaki yazılarım bazılarını çok üzüyor, çok öfkelendiriyor. Hattâ küfür edenler, ağır hakaretler savuranlar bile görülüyor. Müslümanların kendi aralarındaki ihtilaflı konuları, anlaşmazlıkları ahlâk, edep, terbiye, efendilik, kardeşlik, insaf ve adalet sınırları içinde olumlu bir şekilde tartışmaları ve müzakere etmeleri gerekmez mi?

Mesela, bazı mezhepsizlerin göklere çıkardıkları Kurtuluş Rehberi ilan ettikleri Efganî'yi ele alalım. Aykırı fikirleri olan bir zat "Efganî'yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazlar..." demiş. Bu söz bir ilim adamına, ziyalı (aydın) bir Müslümana yakışır mı? Efganî gerçekten büyük, iyi, faziletli bir Müslüman ise bunu ciddî, ilmî bilgi ve belgelerle, tutarlı gerekçelerle isbat etmeye çalışsın.

Ben ne diyorum: Efganî azılı bir farmasondur diyorum. Şiî olduğu halde kendisini Sünnî, İranlı olduğu halde Afgan olarak göstererek din kardeşlerini aldatmıştır, herkesin ictihad yapması yönündeki fikri ve görüşü bozuktur, maceraperest ve aktivisttir, İran şahını onun bir yakını katl etmiştir, ihtilalcidir, bir İngiliz ajanı ile yakın ilişkisi vardır, Bahaîlikle alakası vardır... Bunlara niçin cevap verilmiyor da, taharet bezi edebiyatı yapılıyor?

Efganî'nin mason olduğunu söylemek iftira mıdır, hakaret midir? Bu gerçeği gizlememizi mi istiyorlar? Açıklanınca niçin sinirleniyor ve hakaret ediyorlar?

Benim yazılarım büyük Müslüman kütle içindir. Mezhepsizleri muhatap kabul etmem. Sevgili din kardeşlerimi uyarıyorum: Zamanımızın en büyük fitnesi mezhepsizliktir, fıkıh ve Sünnet düşmanlığıdır. Sahih hadîslerin ayıklanması büyük fitnedir. Bu ayıklanma işinde bir Cizvit papazının çalıştırılması büyük ihânet ve rezalettir.

Reformculuk, evcil ve ılımlı bir İslâm türetme çabaları İslâm ve Ümmet için en büyük tehlikedir.

Ehl-i Sünnet, bid'atleri, hurafeleri kabul etmez.

Bid'atler ve hurafeler elbette ayıklanacaktır. Lakin sahih hadîsler ayıklanamaz.

Ben bir Müslüman olarak dinde reformu, mezhepsizliği, hadîs ayıklanmasını, Kur'ân'ın heva ve re'y ile yanlış yorumlanmasını asla kabul etmem.

İcazetsiz, ehliyetsiz, reformcu ilahiyatçılara asla güvenmem.

Laik düzenin ilahiyat fakültelerinden, icazetli din hocası çıkmaz, genellikle oryantalist yetişir.

İslâm kültüründe ilahiyatçı kelimesi ve terimi yoktur. Ulema, fukaha, müfessirîn, muhaddisîn kelimeleri vardır.

İcazetsizlik büyük, vahim, öldürücü bir kopukluktur.

Diyanet her geçen gün bunların kontroluna, tesiri altına giriyor.

Mason masonluk, reformcu reformculuk için nasıl çalışıyorsa ben de Ehl-i Sünnet için çalışacağım. İtirazı olan, gerekçelerini belirterek edeple, terbiyeli bir şekilde tartışsın.

Bendeniz Ehl-i Sünneti savunmak için hiçbir yerden para almıyorum, herhangi bir maddî menfaatim yoktur.

Ehl-i Sünnet ve Cemaatin doğru yol olduğunu ilmelyakîn ve hakkalyakîn bildiğim için bu yazıları kaleme alıyorum.

9/13/2010

Böyle Tesettür Olmaz!

TESETTÜRÜN GİDİŞATI.....


Mehmet Şevket Eygi | Milli Gazete


Bazı İslâmcı kadınlar Feminist İslâmcılar, modern ve çağdaş Müslüman kadınlar!.. Sizi uyarmama izin veriniz.

Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi hepimizin üzerine olsun!..

Bundan sonra:

Malumunuz olsun ki, çoğunuzun tesettür kıyafeti Şeriat-ı Ahmediyyeye uygun değildir.

Başınıza renkli bir bez parçası dolamakla tesettüre girmiş olmazsınız.

Size şer'i tesettürün bazı şartlarını hatırlatıyorum:

1. Yabancı erkeklerin dikkatini, şehevî bakışlarını çekmeyecek,

2. Vücut hatlarını göstermeyecek.

3. Işıltılı, parlak, frapan, yaldızlı olmayacak.

4. Göğüsleri, kalçaları belli etmeyecek.

5. Örtünün altındaki saçlar deve hörgücü gibi olmayacak.

6. Tesettürlü kadın makyaj yapmayacak.

7. Ev dışında parfüm kullanmayacak.

Bugün bazı tesettür firmalarının "Tesettür kıyafeti" diye pazara sürmüş oldukları kıyafetler şer'î tesettür değil, şeytanî tesettürdür.

Hayır hanımlar hayır!.. Ben sivri dilli değilim. Âcizâne emr-i mâruf ve nehy-i münker yapıyorum o kadar.

Biliyorum kimileri bana kızacak. Çok zaman Hak ile halkı aynı anda razı ve hoşnud etmek mümkün olmaz.

Şuurlu Müslüman hanımlar ve kızlar Kur'ân'a, Sünnete, fıkha, Şeriata uygun tesettüre girsinler. Onlar için hayırlı olan budur.

Daracık, rengârenk, dikkatleri çeken giysilere ve başörtülerine bürünerek sokaklarda, caddelerde, meydanlarda arz-ı endam etmekle Müslümanlık sergilenmez, sahte İslâmcılık sergilenir.

Para kazanmak için, zengin olmak için İslâmî tesettürün canına okuyan firmalara yazıklar olsun!

Ey ulemâ, ey fukaha, ey hükema, ey Müslüman ashab-ı mesâlih!.. Nerdesiniz? Niçin halkı uyarmıyorsunuz?

Bu uyarıları yapmak benim işim değil, öncelikle ulemânın işidir.

Maalesef tesettürün de canına okudu bazıları.

Uyanalım... Bu tesettürle kurtuluş olmaz.

İnşaallah hakikî ve şer'î tesettüre bürünen mü'mine kadınlar şehid sevabı alırlar.